+ All Categories
Home > Documents > EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta...

EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta...

Date post: 29-Mar-2021
Category:
Upload: others
View: 5 times
Download: 0 times
Share this document with a friend
21
Dem. No: 209 1\'Uf?, KUR' AN-I EHL-1 KlT AB· - Toplanh- 12 - 13 2005 Ü sküdar Belediyesi Altunizade Kültür Merkezi 2007
Transcript
Page 1: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

Dem. No:

209 1\'Uf?, ~

KUR' AN-I KERİM'DE • •

EHL-1 KlT AB·

- Tarhşmalı İJ.mi Toplanh-

12 - 13 Kasım 2005

Ü sküdar Belediyesi Altunizade Kültür Merkezi

İstanbul 2007

Page 2: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

İSLAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEAYA BAKIŞI

(Osmanlı Örneği)

Prof. Dr. Ziya KAZICf

Bilindiği gibi geçmiş asırlara ait hayat tarzı ile olaylar hakkındaki bilgi

ve haberler, 'eskiden beri insanları ilgilendirir olmuştur. Zira bunlar, bazen

bilgi ve tecrübe kazandırıyor, bazen de ibret alına vasıtası oluyordu. İnsan­

lar, fikri gelişmelerini ileriettikten sonra geçmişteki olayları ve yaşayış tarzını

öğrenme arzusuna düştüler. Böylece belli bir medeni seviyeyi aşmış olanlar,

bunları öğrenip eski hayat ve yaşayış tarzı üzerinde bilgi sahibi olduktan

sonra bunları birbirlerine anlatmak suretiyle gelecek hakkındaki tutumlarını

düzenleme ihtiyacını hissettiler.

İnsan hayatında, bildiklerinin ve eski tecrübelerinin önemli bir yeri ol­

duğu inkar edilemez. Gerek bilgi, gerekse tecrübe, ya olayın içinde yaşamak

veya öğrenmek suretiyle elde edilebilir. İnsan ömrünün sınırlı oluşu, ona her

şeyi tecrübe etme veya bizzat içinde yaşama imkarn vermemektedir. Bu ba­

kımdan, geçmişe ait bilgileri iyi bilenler, onun olaylarmdan ders alanlar, çok

zengin bir tecrübe hazinesine sahip olurlar. Kalkaşandi (öl. 821 1 1418), tarihi,

salıili bulunmayan uçsuz bucaksız bir dımize benzeterek, onu tanıyan insan­

ları, bu denizin çeşitli nimetlerinden istifade eden kimseler olarak görür .ı

• M. Ü. halıiyat Fakültesi

Ahmed b. Ali el-Kalkaşandi, Sııhbıı'/-{l'şafı sınaati'l-inşa, Beyrut 1987, s. 469.

Page 3: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

306 KUR' AN-I J(ERİM'DE EHL-İ KİT AB

Olayların, içinde yoğrulduğu bir tekneye ·benzeyen tarih, geleceğe ışık

tutan önemli bir bilim dalıdır. Bu bakını dan, bu sahanın konuları araşhrılır­

ken temel ve sağlam kaynaklara dayanmak gerekir. Bunlar: çeşitli kalıntılar­

dan başka yerli ve yabancı arşiv belgeleri, tarihler, tabakat kitapları,

vekayinameler, şer'iye sicilleri, kanunnameler, vakfiyeler, seyahatnameler,

salnameler, tarik ve tereke defterleri ile nüfus kayıtları gibi, araşhrılması is­

tenen dönemden kalma eserlerdir. Bu neviden kaynaklar sayesinde geçmişte

yaşanmış olaylar doğru veya-doğruya yakın bir şekilde öğrenilip günümüze

aktarılabilir. Bununla beraber şunU: da unutmamak gerekir ki, tarilll olaylan

değerlendirirken o günün sosyal, ekonomik, dilli, siyaSı ve teknik şartları gi­

bi bütün durumlarını göz önünde bulundurp:ıak gerekir. Bundan başka, a­

raşhrma mevzuu olarak seçilen devlet veya olayın, yine o günkü devlet ve

olaylarla mukayese edilmesi icap eder.

Söz gelimi, Osmanlı Devleti'ndeki bir olay veya müesseseyi anlatmaya

çalış~yorsak, olayı o dönemin devletlerindel? benzer olayları ile karşılaşhr­

mak mecburiyetivardır. Binaenaleyh tarilll bir olay veya akınıı günümüzün_

teknik, imkan ve şartları ile mukayese etmeye çalışmamız, bizi yanlış bir de­

ğerlendirme ile karşı karşıya getirir. Keza bir toplumdaki terminolojiyi başka

kültürlerdeki terminolojilerle açıklamaya kalkmak da bizi yarultabilir. Bu

bakımdan "İslam Devletlerinin Ziıruni Tebeaya Bakışı (Osmanlı Örneği)

ndan söz edilince bu ifade ve uygulamayı tamamen o günün Şartları ve dö­

nemin devletlerindeki uygulama ile karşılaşhrmamız gerekir. Zaten biz de,

farklı kiiltürlere sahip toplulukları, asırlarca yöneten bir devletin bu uygu- _

lamasıru, dönemindeki devletlerle mukayese etmeye çalışıp ona göre değer­

lendireceğiz.

Bilindiği gibi İslam, fert ve toplum hayahnın bütün safhalarını kapsayan

·prensipleri vaz' etmiş (ortaya koymuş) olan bir dindir. Çeşitli yönleri ile ele

alınıp incelendiği zaman, gerek bizzat Kur'an'ın kendisinde, gerekse onun

_bir çeşit tefsiri mahiyetinde olan Hz. Peygamber'in Sünnet'inde ·bunu açıkça görmek mümklindür. İslam'ın, üzerinde titizlikle durduğu ve uygulanması­

m istediği prensiplerden biri de hangi din, ırk, renk ve mezhebe mensup o­

lursa olsun herkese karşı hukuki ve dini durumlarına göre adalet ve hoşgörü

prensipleri çerçevesinde muamelede bulılnmakhr.

Page 4: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

İSLAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEAYA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 307

İslfun'ın, gerek Kur'an, gerekse Hz. Peygamber'in hadisleri vasıtasıyla

herkese karşı aynı şekil ve şartlarda uygulanmasını istediği adalet ve hoşgö­

rü, önemli birer prensip olarak kabul edilrnektedirler. Zira adaletin uygu­

Janması yanında, başkalarının kendi din, örf, adet ve yaşantıları ile ilgili uy­

gulamalarının hoşgörü ile karşılanması sayesinde her türlü haksızlık ortadan

kalkacaktır. Bu da insanların, özellikle sosyal yaşantılarında güvene dayalı

sağlam ilişkilerin meydana gelmesini sağlayacaktır.

Üç kıta üzerinde 10-50 derece Kuzey enlemleri ile 10-60. derece Doğu

boylamları arasında uzanan Osmanlı Devleti, saha ve genişlik itibariyle bir

kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va­

tandaşının) ırk, dil, din, mezhep, örf ve adet gibi çok farklı bünyelere sahip

olmasına rağmen onları, dünya devletlerinden çok azına nasib olmuş bir hu­

kuk anlayışi ve adaletle idare etmişti.

Bu adil ve insani uygulama, daha devletin kuruluş safhasında yani Os­

man Gazi döneminde, kendini göstermişti. Bir Cuma günü Germiyan Türk

Beyi Alişir'in vatandaşı olan bir Müslüman Türk ile Bilecik Rum liderine

(Tekfur) bağlı bir Hıristiyan arasında Çikan kavgada Osman Gazi, Hıristi­

yan'ın lehine olacak şekilde hüküm vermişti. Bunun üzerine bütün ülkede

Ertuğrul'un oğlu Osman'ın hak ve adalet severliğirlden söz edilmeye baş~

!andı. Bunun sonucunda da halk, Karacahisar pazarına daha çok gelmeye

başladı2•

Şurası bir gerçek ki, Osmanlılar, kendilerinden önce Anadolu'ya gelip

yerleşmiş bulunan Müslüman Türklerin yaşayış tarzlarını, hukuk, ahlak, ik­

tisat, adet, örf ve diğer özelliklerini almaktan çekinmiyorlardı. Zira bu devle­

ti kuranlar, Müslüman ve Müslüman-Türk devletlerinde işiernekte olan ve

büyük ölçüde müştereklik arzeden bir hukuki yapıyı tevarüs etmişle:rdi. Ö­

zellikle bir kısım Türk ve Müslüman devletlerden zapt ve ilhak edilmiş bu­

lunan ülkelerin büyük bir kısmında, bazen eski kanunların hiç değişt:i.ri\me­

den aynen ve eski isimleri ile muhafaza edilerek uygulandığı görülmektedir.

2 Hammer, Devlet-i Osmaniye Tarihi, tre. M. Ata, İstanbul1329, I, 103- 104.

Page 5: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

308 KUR' AN-I KERİM'DE EHL-İ KİT AB

Bumeyanda Akkoyunlu hükümdan Uzun Hasan (1453-1478), Mısır Sul­

tam Kayıtbay (öl. 1495), Dulkadir oğullarmdan Alaüddevle Bey (1479-1515) ile

Arap ve Acem zamanma ait olan kanunlan zikredebiliriz.3 Bununla beraber,

Osmanlılarm almış olduklan bu hukuki mirası, hiçbir değişikliğe uğratma­

dan aynen uyguladıklarını düşünmek te mümkün değildir. Alh asn aşan bir

zaman dilimi içerisinde ihtiyaç hasıl oldukça bu hukuki yapıda gerekli deği­

şiklikler ve mı.velerirı yapıldığma da işaret etmemiz gerekir.

Gerçekten Osmanlı Devleti, gerek hukuki, gerekse iktisadi konularda

kendisinden istifade ettiği Müslüman veya Müslüman Türk devletlerinin bu

uygulamalarını hiç düşünmeden ve bir süzgeçten geçirmeden olduğu gibi

alıp 1..!-ygulamıyordu. Nitekim halka ağır gelen ve Osmanlı dili ile bir zulüm

niteliği taşıyan bazı vergi ve kanunlar, "Fena B id' atlar" diye l.simlendirilerek

ortadan kaldırılıyordu.4

Osmanlı Devleti'nde, reayayı, devletin otoritesini temsil eden ve kendi­

lerine askeri denilen zümrenin yapabileceği haksızlıklardan. korumak için

XVI. asır ortalarmdan itibaren "Adaletnfune" denilen fermanlar da çıkanl­

mıştı. Adaletnfune, Padişahın, ülkesinde adaleti kurup yerleştirmek için baş­

vurduğu tedbirlerden biri idi. Gerçi adaletname uygulamasının Osmanlılar­

dan önce de var olduğuna işaret etmemiz gerekir. Bu dönemde hükümdar­

lar, birtakım haksızlıklarm ve bilhassa haksız vergileriri kaldırıldığını ilan

eden hükümler çıkarır, bunları ey aletlerde herkesin görebileceği yerlere, bü­

yük camiierin duvarlarına veya şehirlerin giriş kapısına taş kitabe halirıde

koyarlardı.

Kökü çok eskilere dayanan bu uygulama ile Osmanlı hükümdarları,

devlet görevlilerinin özellikle vergiyolsuzluğu yapmamalarına dikkat çeke­

rek, kanunnamelerde belirtilmiş olan hükümlere aykırı vergi toplamamala­

nnı, sonradan ortaya çıkan ve halka ağır geien vergilerden (tekalif) uzak

durmalarını, halkı ezmemelerini, kadıların da görevlerini kötüye kullanma-

3

4

Ömer Lütfi Barkan, XV ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları (Kanunlar), İstanbul1945, s. LXIV.

Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Ziya Kazıcı, Osmanlılarda Vergi Sistemi, ,İstanbul 2005,

s. 71-72.

Page 6: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

İSLAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEAYA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 309

malan gibi hususlara dikkat çekederdi Bu arada, görev ve yetkilerini kötüye

kullandıklan anlaşılan görevlilerin de hareketlerine uygun şiddetli bir ceza­

ya çarptınlacaklan belirtilirdi.s

Osmanlılar, yönetimlerine giren toplumların içyapılarma (din, örf, adet

ve gelenek) müdahalede bulunmuyorlardı. Bu yüz_den herkes kendi dininin

kaplarını herhangi bir engelle karşılaşmadan yerine getirebiliyordu. İstan­

bul'un fethinden sonra Osmanlı yönetimine giren Şark Ortodoks Mezhe­

bi'ndeki Hıristiyanlarm can ve mal güvenliği emniyet albna alınınışh. Onlar,

tamamen Patriğe bağlı idiler. O, piskoposlan azledebiliyor, suç işleyen H:ı.Ps­

tiyalllan cezalandırabiliyordu. Nitekim 14 Cemaziyeliliir 1016 (6 Ekim 1607)

tarihi gibi çok daha sonralan (XVII. asır) bile İstanbul, Galata, Haslar ve Üs­

küdar kadılarma yazılan bir hükümden6 bunu anlamak m~dür. Os­

manlıların, Hıristiyan vatandaşlarına karşı t;:ı.kip ettikleri hukUk sistemi.ile

siyaset anlayışını değerlendiren Engelhardt, Rum Patrikhanesi'nin fetihten

sonra nan olduğu hukuk sayesinde adeta devlet içinde devlet gibi hareket

serbestisine sahip olduğuna işaretle:

"Şark Ortodoks Mezhebi'ndeki Hıristiyanların ırz ve namusu, servet ve

samanı, hürriyet-i şcihsiyesi, hürriyet-i vicdanı -hiçbir kontrole tabi olma­

dan- Dersaadet kilisesi reisinin elinde idi. Patrik, Ortodokslan nefiy ve hapis

cezalarına mahkfun ediyor, vergi alıyor, piskoposlan azlediyor, aforoz ve

sansür gibi iki vasıta-i mühimmeyi isti'mal ve su' eyliyor. Mektepler için ted­

risat programlan yapıyor (du.). Elhasıl, birçok ellietlerden hayat-ı medeniye

ve siyasi yeye taalluk eden vezaifin hin-i ifasında hiçbir kayda tabi bulun­

muyordu."7

Başka bir müellif de bu konuda şunlan söylemektedir: "Pek basiretli o­

lan Mehmed ll. yeni patrik intihab edilmesini ( seçilmesini) emretti. O zaman,

Bizans imparatoru yerine ruhani hakimiyeti temsil eden patriklik asası ile ta-

5

6

7

Adaletname hakkında daha geniş bilgi için bkz. Halil İnal cık, "Adaletİıame" Diyanet İslam Ansiklopedisi, (IJ İA.), I, 346 - 347.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.) C. Adliye, nr. 125.

Engelhardt, Türkiye ve Tanzimat, Devlet-i Osmaniye'nin Tarih-i Islahatı, tre. Ali Reşad, İstan­biıl1328, s. 119.

Page 7: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

310 KUR' AN-I KERİM'DE EHL-İ KİT AB

cını Türk idaresinin ilk patriği olan Gennadios' a veren Osmanlı hükümdan

oldu.

Yine aynı hükümdar, Hıristiyan cemaatine, İsHl.m Devleti hududları da­

hilinde, bir "modus vivendi "temin hukuki vaziyeti tayin eden bir berat var­

dı. Bunda, patriğin medeni ve dini hukuku itina ile tesbit edilmişti. Böylece

Ortodoks Kilisesi, ibadet hürriyetini, synod meclisleri ile cemaat teşkilabm

ve icabında bunları değiştirebilmek hakkını ve bazı kiliseleri muhafaza etmiş

oluyordu. Vezirlere muadil bir mertebede tutulan patrik, Rum reayasının

menfaatlerini müdafaa etmek üzere, Divan' a girebiliyordu. Bu suretle

1453'ten sonra patriğin kuvvet ve ehemmiyeti artınışh. "Hiçbir Ortodoks Hı­

ristiyan, Fener' den geçmeden, Bab-ı Hümayı1n' a yaklaşamazdı. Fener de bu

h~ukl vaziyeti kilisenin gayelerine hizmet yolunda kullanıyordu. "Rumeli ·

ve Anadolu haricinde, Mısır, Suriye, Filistin ve Kıbrıs Ortodoksları gibi Rus- .

ya da Fener Patriği'ne itaat ederdi."B

Osmanlılar, feth ettikleri ülkelerin hukuki yapılarını tamamen ortadan

kaldırmak veya birdenbire değiştirip yerleşik halkı tamamen yabancısı ol­

duğu bir hukuk sistemi ile baş başa bırakınıyorlardı. Onlar, böyle bir uygu­

lama yerine mevcut hukuki örfve adetleri belli bir süre için yürürlükte bı­

rakmayı daha uygun görüyorlardı. Böylece zaman içerisinde bölgeyi Osman­

lı hukuku ile bütünleştirmeyi hukuk realitesi açısından daha elverişli görÜ­

yorlardı.

Bilindiği gibi Osmanlı Devleti'ndeki örfi hukuk, bir anda değil, uzun bir

zaman diliminde ve ihtiyaca göre yavaş yavaş şekilleniyordu. Bu şekillenme

sırasında özellikle arazi ve vergi hukuku alanlarında mevcut örf ve adetler

ile mahalli şartlar göz önüne alınarak bütün ülkeye şamil tek bir kanun yeri­

.ne, bölgenin coğrafi, ekonomik, sosyal ve hatta dini yaşantılarına uygun liva

(sancak) kanunları hazırl~yordu. Bu kanunlar, o bölgenin "Tahrir Defterle-

ri"nin başına güzel ve okunaklı bir yazı (hat) stili ile kaydediliyordu.9 Böyle-

B

9

Aurel Decei," Fenerliler'', İsianı Aıısiklopedisi (İA.), IV, 547-548.

Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan çeşitli sancaklara ait defterlere bakı­labilir.

Page 8: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

isLAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEA YA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 311

ce zaman içinde oluşup gelişen bu esaslar, çeşitli padişahlar döneminde ge­

nel kanunlar hillnde bir araya getiriliyorlardı.

Hükümdarlar tarafından konulan hukuki esasların genel kanunnarneler

halinde bir araya getirilmesinin ilk defa Osrnaniılar ile başladığı bilinmekte­

dir. Öte yandan, belirli konulardaki hukuki esaslar, Tevkif Abdurrahman Paşa

Kammniimesi, Safyalı Ali Çavuş Kanunniimesi, Müezzinzade Ayn Ali Efendi'ye

ait Kavanin-i Al-i Osman Der Hülasa-i Meziimin-i Defter-i Diviin ve Hezarfen

Hüseyin Efendi'ye ait Telhisü'l-Beı;iin fi Kavanin-i Al-i Osman adlı eserlerde ·

olduğıı gibi özel tedvinlere de konu olmuştu. Gerek resı:nl, gerekse özel ted­

vinler şeklinde ortaya çıkan bu kanunnarnelerin Osmanlı hukukunun düzen­

li uygulanmasında büyük ve önemli rolleri olmuştu.

Osmanlı uygularnasında kanunnamelerdeki hükümlerin hem Müslü­

rnanları, hem de Müslüman olmayanları (Gayr-i Müslirn) kapsadığı görülür.

Başka bir ifade ile söylernek gerekirse, kanunnamelerde herhangi bir konuda

yapılmış olan düzenlemeler, ayırım yapmaksızın hem Müslümanlara, hem

de Gayr-i Müslirnlere uygulanıyordu. Bununla beraber bazı ceza1 hükümler

ile ödenecek vergile:dn miktarları açısından farklı düzenlemeler görülür.

İslam hukukunun prensipleri ile alakah olan böyle bir uygulamanın, bü­

tünüyle Gayr-i Müslirnlerin aleyhinde olduğıı zannedilrnesin. Zira bazı ko­

nularda Gayr-i Müslirnlere daha fazla bir ayrıcalık tanınmıştır denebilir. ka­

nunnamelerdeki hükümlerde bir ayırım. göze.tilrnerniş ise hükümler genellik

ifade eder. Bu bakırndan hükümler, Müslirn ve Gayr-i Müslirn herkese eşit

şekilde uygulanır. Şayet Gayr-i Müslirnler için farklı bir düzenleme yapıl­

ması gerekiyorsa o zaman bu, kanunnarnede "Kefereye Mahsus Alıvali Be­

yan Eyler'' başlığı altında ele alınırdı.

Osmanlı fetihlerinin daha çok Balı coğrafyasına yönelmesi, devlet sınir­

ları içerisinde Gayr-i Müslirn nüfusun çoğalmasına sebep olmuştu. Bu du­

rum, beraberinde, bu insanların hukuki statülerinin düzeri.lenrnesi zaruretini

getirmişti. Osmanlı Devleti, bu husustaki uygulamalarına temel olarak İslam

hukukunun zirnı:rı1lere ilişkin kurum ve düzenlernelerini alrnışh. Devletin,

dini alana müdahale etmeme tavrı, "din olarak benimsedikleri. şeylerde

Page 9: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

312 KUR' AN-I KERİM'DE EHL-İ KİT AB

Gayr-i Müslimlerin serbest bırakılması" m öngören İslam hukuku prensibi

ile de mutabıktır. İbadet ve ayin yönü ile zimrrıllerin hareket tarzımn, uygu­

lamada çok fazla problem olmadığı ve devletin temelde müsamahalı tavrı ile

Gayr-i Müslimlere verilen dini imtiyazların hemen her dönemde korunduğu , , söylenebilir.ıo

Osmanlı Devleti'nde, Gayr-i Müslimlerin coğrafi dağılışı için iki ayrı

tablo çiZmek gerekir. Bunlardan biri, Gayr-i Müslimlerin dm ve mezheb ba­

kımından dağılışı, diğeri de etnik bakımdan coğrafi dağılıştır. Birinci gruba

girenler için şöyle bir tablo çizilebilir:

lO

1. Hıristiyanlar

a. Katolikler

Latinlet (ayin ve ibadetlerini Latince yapan Avrupa milletleri)

Katolik Ermeniler

Katolik Gürciller .

Katolik Süryaniler

Kildanller

Maruniler

Kıptller

Katolik Rumlar

b. Katolik Olmayanlar

Ortodokslar (Pavlaki, Thondraki, Selikian ve Bogomiller)

Gregorienler 1 Nasturller

Yakub! Sürlaniler

Melkitler; Mandeiler

2. Museviler

a. Rabhanller

b. Karailer

c. Samirller

Bu konud~ daha geniş bilgi için bkz. M. Macit Kenanoğlu, Osmanlı Millet Sistemi, İstanbul 2004, s. 28- 3L

Page 10: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

İSlAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEAYA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 313

3. Sahiller

Devlet sırurları içinde bulunan ve Müslüman olmayan milletierin din ve

· mezheb bakımından dağılışlarının tafsilatma girmeden onların, etnik ba­

kımdan coğrafi dağılışiarını .da sadece isim olarak vermek, bu konuda bir fi­

kir verecektir. Buna göre:

Rumlar, Yunanlılar, Bulgarlar, Pomaklar, Sırplar, Hırvatlar, Karadağlı­

lar, Bosnalılar, Arnavutlar, Romenler, Türkler (Gagauzlar), Macarlar, Polon­

yalılar, Çingeneler, Ermeniler, Gürcüler, Süryaniler, Kildaniler, Araplar (Ma­

, rı1nl, Melkit vs.), Yahudiler, Kıptiler, Habeşler.ıı

Osmanlılarda, nesilden nesle vasiyet edilerek devam eden adalet ve kim

olıirsa olsun insanlara karşı hakkaniyet ölçülerine. göre hük.m:etme uygula­

masının sonucu olarak ortaya çıkan gelişmelere bakarak Gibbons, Osmanlı­

ları sevmemekle birlikte şu sözleri söylemekten kendini alamaz:

"Yahudilerin toptan öldürüldüğü ve engizisyon mahkemelerinin ölüm

saçhğı bir devirde Osmanlılar, idaresi albnda bulunan çeşitli diniere bağlı

kimseleri barış ve ahenk içerisinde yaşahyorlardı. Onların müsamahakarlığı

ister siyaset, ister halis insaniyet duygusu, isterse lakaydi neticesi meydana

, gelıniş olsun, şu vak'ay~ itiraz edilemez ki, Osmanlılar, yeni zamari tarihinde

milliyetlerini tesis ederken dini hürriyet urodesini temel taşı olmak üzere

vaz' etmiş ilk millettir. Ardı arkası kesilmeyen Yahudi ta'zibah (işkence) ve

engizisyona resmen yardım mes'uliyeti lekesini taşıy~ asırlar esnasında,

Hıristiyan ve Müslümanlar, Osmanlılarm idaresi altmda ahenk ve barış için­

de yaşıyorlardı."t2

.Tarihi kaynaklar, Osmanlı Devleti'nin, kuruluşundan itibaren adalet ve

dini alandaki hürİiyeti ile çevredeki Hıristiyan halk kitlelerinin sempatisini

kazandığına da işaret ederler. Nitekim Osman Gazi, Rum komşularının çoğu

ile iyi münasebetler kurmuş ve bu münasebetler sonucunda Rumlardan bir-

ll

12

Daha geniş bilgi için bkz. Yavuz Ercan, "Türkiye'de XV ve XVI. Yüzyıllarda Gayr-i müsliınlerin Hukuki, İctimai ve İktisadi Durumu" B elleten (1983}, XL VII 1 188, 1127- 1130 .

. Herbert Adams Gibbons, Osmanlı İmparatorluğımım Kuruluşu, tre. Rağıp Hulusi, İstanbul 1928, s. 63.

Page 11: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

314 KUR' AN-I KERİM'DE EHL-İ KİT AB

çoğunu kendi tarafına çekmişti. Devlete adım veren Osman'ın oğlu Orhan

Gazi, Bursa'yı fethettikten soma Rumiara şehri niçin teslim ettiklerini sordu­

ğunda şu cevabı almışh: "Sizin devletinizin günden güne yükseldiğini, buna

karşıl~ bizim devrimizin bittiğini anladık. Babanızın yönetimine giren köy­

lülerin memnun kalıp bir daha bizi arayıp sormadıklarını ve rahat

olduklarını gördük. Biz de bu rahatlığa heves ettik."13

Keza, Göynük ve Taraklı-Yenicesi feth olunduğu zaman, Orhan Ga­

zi'nin oğlu Süleyman P~şa, bu yörede yaşayan Hıristiyanlarakarşı çok iyi ve

adaletli davranmışh. Aşık Paşazade, Süleyman Paşa'nın buraya gelişi esna­

sında halkın ona karşı nasıl bir tavır takındığını ve Taraklı-Yenicesi'ne gel­

diğinde, halkın kendisine hisarı nasıl teslim ettiğini, onun da onlara karşı na­

sıl adalet ve insaf ölçüleri dahilinde hareket ettiğini anlatlıktan soma Hıristi­

yanların: "Ne olaydı bunlar (Osmanlılar) bize kadim zamandan (daha önce­

leri) bey olaydı" dediler. Köylülerin birçoğu, Müslüman Osmanlıların bu a­

daleti karşısında kendiliğinden Müslüman oldular" der.14

Osmanlı Devleti'nin vatandaşı olan herkesin, kanun karşısında eşit ol­duğunu ve insan! haklar bakınundan devletin vatandaşları arasında hiçbir ayırımın yapılmadığına biraz önce işaret edildi. Bu konuda, mail ve cezai ba­zı farklılıklar görülmekte ise de bu, İslam hukuk sisteminin bir gereği idi. Bununla beraber, böyle bir uygulama, hemen her zaman Ga:yr-i Müslim va­tandaşın lehine işliyordu.

Nitekim mali bir mükellefiyet olan ve askerlik hizmeti karşılığında sa­dece Gayr-i Müsliill erkeklerden alınan "Cizye" vergisi sebebiyle devlet, va­tandaşı olan Gayr-i Müslimlerin mal, can, ırz vs. gibi bütün haklarını koru­makla kendini görevli sayıyordu. Böylece devlet, onlara gelebilecek her türlü zarar ve sıkınhyı ortadan kaldırıyordu. Buna karşılık onlardan çok cüz'i bir vergi· (Cizye) alıyordu. Bunu, Müslüman vatandaş ile Müslüman alınayan vatandaş arasında mühim ve farklı bir muamele olarak görmek mümkün değildir.1s

13

14 15

Aşık Paşazade, Tari/ı, İstanbul1332, ·s. 30.

Aşık Paşazade, s. 43.

Mustafa Akdağ, "Osmanlı Müesseseleri Hakkında Notlar" DTCF Dergisi, XIII 1 1-2, 39.

Page 12: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

. İSLAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEAYA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 315

Zira vatan müdafaası içln askerlik ve buna bağlı sıkınhların meydana

getirdiği hiçbir yükümlülüğü olmayan Gayr-i Müslim erkekler içln böyle bir

uygulama, onların aleyhine olan bir şey değildi. Zimmilerin lehine olan bu

duruma işaret eden müelliflerden biri bu konuda şunları söylememektedir:

"Zimmiler, bazen eski idarecilerinin topladıkları vergiden daha az bir vergi

yükü ile mükellef tutuluyorlardı. Bu hal, İslam' ın, onları hakkıyla himaye et­

tiğini gösterınesi bakımından, İslam devleti için bir şerefti."16

Bu ifade, Müslüman devletlerin vatandaşı olarak yaşayan zimmilerin,

dinciaşı ve ırktaşı olan yöneticilerinden görmedikleri bir mi.ıameleye işaret

ettiği gibi, onların, insaııl yönü yüksek olan nasıl bir hukuk sistemi ile karşı

karşıya bulunduklarını da göstermekteğ.ir. Gerçekten Osmanlı Devleti'nin,

insaııl ve medeni haklar hususunda vatandaşları a~asında herhangi bir ayı­

rım yapmadığı görülmektedir.

Nitekim 24 Cemaziyelevvel 975 (26 Kasım 1567) tarihinde Alacahisar

Beyi'ne gönderilen bir "hüküm" de, dağda üç nefer zimmiyi katleden dört

sİpahinin suçlarının sabit görüldüğü ve bu yüzden idam edilmeleri gerektiği

bildirilmektedirP Devlet bu şekilde davranmak zorunda idi. Zira mensubu

bulunduğu dinin emrine göre zimmet ehli olanların her türlü .can ve mal

emniyeti, vatandaşı olduğu Müslüman devletin güvencesi altındadır. Devlet

yetkilileri de, onlara yapılacak her türlü haksız davranışları önlemek zorun­

dadırlar. Çünkü bir hadisinde Hz. Peygamber:

"Bir zimmiyi haksız yere öldüren Cennet'in kokusunu duyamaz. Hru­buki onun kokusu, kırk yıllık yoldan duyulabilir."1B derken, başka bir hadi­

sinde de, bir zimmiye zulmeden, taşıyamayacağı bir yükü yükleyen ve isteği

dışında ondan zorla bir şey alan kişiye kıyamet gününde bizzat kendisinin

hasım olacağını belirtmiştir.19 Bu ve benzer hadislerin yol göstericiliğinden

hareketle Osmanlı Devleti'nde, suç işleyenierin din, ırk, mezhep ve sosyal

16 17

Motgomery Watt, İsliim'mAvrupa'ya Tesiri, tre. Hulusi Yavuz, İstanbul1986, s. 16.

BOA. Mühiınme Defteri (MD.), nr. 7, s. 176.

18 . Buhar!, Salıih, Cizye, 5. 19 Ebı1 Davud, Siiııeıı, Harac, 33.

Page 13: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

316 KUR' AN-I KERİM'DE EHL-İ KİT AB

durumlarına bakılmaksızın suçlannın gerektirdiği cezanın verildiği görül­

mektedir.

Osmanlı devlet teşkilahnda, hakim sıfatıyla davaları karara bağlayan

kadıdm. Kadı hükmü olmadan hiç kimse ceza tertip ve infazında buluna­

maz.ıo Bu, Osmanlı adli sisterrllni:n temel prensiplerinden biridir. Zira Os­

manlı Devleti'nde kadı, verdiği hüküm ve kararlarda yegane şahsiyet olarak

özelliğini kontrken, hükümlerine dışarıdan herhangi bir şekilde müdahale.

edilmesi ve tesir altında bırakılması söz konusu değildir. Zira görevi, onun,

başkasının etkisi allında kalmasına müsaade etınez.

Osmanlı Devleti, topraklarında yaşayan ve zimmet ehli diye isimlendiri­

len bütün Gayr-i·Müslimlere karşı aynı adalet ve hoşgörü ile yaklaşıyordu ..

Bunun içindir ki, sınırları içinde ve hakimiyeti altında yaşayan Yahudilerin,

bu ülkede sahip oldukları imkan, rahat ve huzurlarından Avrupa' daki din­

daşiarını mektuplarla haberdar etlikleri görülmektedir.

Söz konusu mektuplardan biri, İsaak Zarfati (Tsarfat) adında, Almanya

doğumlu olmakla birlikte Edirne'de yaşayan bir Fransız Yahudi 'si tarafın­

dan, Hıristiyan ülkelerde yaşayan Yahudiler~ gönderilen meşhur Edirne

mektubudur. Büyük bir ihtimalle XV. asra ait olan bu mektubunda yazar,

din kardeşlerinin Hıristiyan topraklarında çektikleri çilelerden kurtulmaya,

güvenlik ve refahı Osmanlı diyarında aramaya davet etınektedir. O asırların

dünyasında, Osmanlı adaleti ile Batı adalet anlayışının bir karşılaştırmasını

da bulacağımiZ mektubunda yazar:

"Almanya' daki kardeşlerimizin ölümden beter kederler içerisinde ol­

duklarını duydum. Despotik yasalar, zorla vaftiz edilmeler ve sürgünler sı­

radan günlük olaylarmış. Bana anlatıldığına göre, yağmurdan kaçarken her

seferinde doluya tutuluyorlarmış. Her yerde ruha eza çektirilip, bedene iş­

kence ediliyorınuş, acımasız zalimler her gün zorla vergi topluyorlarmış.

Hepsi de sahte papaz olan ruhhan ve keşişler, Rabbin bu mutsuz halkına

karşı kalkıyormuş ... Bu amaçla Doğu ya giden bir Hıristiyan gemisinde ya-

20 Robert Anhegger - Halil İnalcık, Kanunniinıe-i Sultani Ber Muceb-i Örf-i 0$1nanl, Ankara 1956, s. XVII.

Page 14: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

İSLAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEAYA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 317

kalanan bir Yahudi 'nin denize atılması için bir yasa yapmışlar. Heyhat! Al­

manya' da, Rabbin kavmine ne kötülükler reva görülüyor; ne üzüntüler güç­

lerini alıp götürüyor! Oraya buraya sürülüyorlar. İtilip kakılmaktan ölümü

bile ister hale geliyorlar ...

Kardeşler, hocalar, dostlar, tanışlar! Ben, İsaak Zarfati, soyum Fransız da

olsa, Almanya' da doğmuş ve oradaki saygıdeğer hocalarınun dizi dibinde

oturmuş olsam bile,_ size derim ki, Türkiye (Osmanlı ülkesi), hiçbir şeyin ek­

sik olmadığı bir ülkedir. Eğer isterseniz şu anda burası sizin için en hayırlı

yer olacaktır.

Kutsal topraklara giden yol sizler için Türkiye' den geçiyor. Hıristiyan­

lardansa Müslümanların (egemenliği) altında yaşamak, sizin için daha iyi

değil midir? Burada herkes kendi asrnası ve ineiri altında huzur içinde otu­

rabiliyor. Burada en değerli esvablar (elbiseler) giymenize izin var. Oysa Hı­

ristiyan ülkelerde çiğnenmiş siyah ve mavinin, tekmelenmiş yeşil ve kırmı­

zının hakaretine maruz kalmadan, hüzünlü renkler taşıyan alçalhcı esvaplar

giymeye mahkfun etmede:r:ı çocuklarınızı kendi zevkinize göre kırmızılar ya.

da maviler giydirrneye bile cesaret edemiyorsunuz."21

Yaklaşık bir asır sonra "İsrail'in Dertlerirıe Avuntu" (The Conso.lation fort

he Tn"bıılations of Israel)" adlı ünlü kitabın yazarı Portekizli Yahudi Samuel

Usque de buna benzer bir görüşü dile getirmektedir. Usque, bu avurtulan

biri insani, diğeri ilahi olmak üzere iki kategoriye ayırır. Ona göre insani a­

vuntular arasında "en önde geleni, Çıkış'ta (Yahudilerin Mısır'dan çıkışı es­

nasında) Musa'nın Kızıl Deniz'e yaphğı gibi Tanrı'nın aynı şekilde merha­

metinin asasıyla açhğı engin deniz, büyük Türkiye (Osmanlı Devleti)' dir.

Burada özgiirlüğün kapıları, Yahudiliğin örf ve adetlerine daima açİkhr."22

Osrnanlılar, adalet, müsamaha ve yardımlaşma hususunda Müslüman

olmayan vatandaşlarını koruma bakımından dönemindeki devletlerle mu­

kayese edilerneyecek derecede insani bir haslete sahiptiler.

21

22

Bemard Lewis, İslam Dünyasmda Yalıııdiler, tre. Bahadır Sina Şener, Ankara 1996, s. 156-

157.

Lewis, age. s. 157.

Page 15: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

318 KUR' AN-I KERİM'DE EHL-İ KİT AB

Nitekim 1463 yılında Bosna Kralı'nın Papa'ya yazdığı gibi köylüler,

Osmanlılara karşı, başlarında bulunan hanedan ve feodal beyleri destekle­

ıneyip yalnız bırakınışlardı. Osmanlı egemenliği altında Balkanlar' da,

1600'lere kadar köylü isyanı hemen hemen yok gibidir. Özellikle papalığın İslam' a karşı köylü kitlelerini bir din savaşına sürükleıne girişimleri de başa­

rılı olmamıştır. Bunun, çok açık bir sebebi var. Osınanlılar, Ortodoks Kilise­

si'ne karşı koruyucu bir politika gütınüşlerdi. Ortodoks Kilisesi'nin bütün

imtiyazlarını tanımış, kilise hiyerarşisine devlet içinde yer vermişlerdi.

Osınanlılar, manastırların bağışıklık ve ayrıcalıklarıru, kendilerinden

önceki devletlerde nasıl ise o şekilde bırakmışlardı. 1432 Arnavutluk tırnar

defterinde, ınetropolitlere tırnar verilmiş olduğunu görmek, tarihçi için bir

sürpriz olmuştur.

Fatih'in, Ortodoks Kilisesi hiyerarşisini koruması ve patrik ti?.yin hera­

tında patrikliği Bizans döneinindeki imtiyazları ile resmi bir makarn olarak

tanımış olması, bir yenilik değildir. Zira Osınanlılar, başlangıçtan beri Orto­

doks Kilisesi'ne karşı bu politikayı güdüyorl~dı. Bu tutum, imparatorluk re­

jimi için büyük yararlar getirmiştir. Evvela köylü kitleleri, Müslüman devle­

tinin kendi dinlerini ortadan kaldırmak için gelmediğini, aksine Ortodoks

Kilisesi'ni koruduğuriu görmüşlerdir. Halbuki Macaristan ve Venedik ile

Haçlılar, Balkan!~' da Katolikliği egemen kılınaya çalıştıkları gibi, kilise ve

ınanastırların vakıflarına da el koyınuşlardı.

1396, 1443, 1444 ve 1448'de Balkanları istila eden Haçlı orduları, umduk­ları gibi Hıristiyan köylülerin toptan ayaklanıp .kendilerine katılınalarını bo­şuna beklediler. Özet olarak söylemek gerekirse, büyük toprak sahibi feodal­ler ve hanedanlar gözlerini Balı'ya çevirirken, köylü kitleleri bu toprakları miri sistem ile devlet kontrolü altına alan ve angaryaları asgari düzeye indi­ren yeni rejime (Osmanlı rejimi) karşı bu feodallerin yanında yer almak için bir sebep görmüyorlardı. Balkanlı Marksist tarihçilerin bu nokta üzerinde durınaları beklenirken, onlar da milliyetçi tarihçilerin izinden giderek, Os- · ınanlı imparatorluğunu, "geri bir feodalizmi" temsil eden Türk askeri feodal­lerin sömürü rejimi olarak yoruınlamaya devarn ehnişlerdir.23

23 Halil İnalcık, "Türkler ve Balkanlar" Balkanlar, İstanbull993, s. 17.

Page 16: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

İSLAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEAYA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 319

Osmanlı Devleti'nin, Müslüman olmayan vatanciaşma karşı uyguladığı

insaı:ll ve adil davranış, yönetimine giren her yerde kendisini belli ediyordu.

Nitekim 23 Zilhicce 979 (7 Mayıs 1572) tarihi ile Kıbrıs çavıışlarından Ali'ye

yerilen ve Kıbrıs Beylerbeyi ile kadı ve defterdanna gönderilen "hükme" gö­

re "Cezire-i Kıbrıs, kuvvet-i kahir-i Hüsrevanem" ile yeni feth olunmuş

memleket olup reayasına dahi nev' an futfu tari olup cezire-i mezbfue reaya­

sına zulüm ve teaddi olunınayıp adalet olunup eğer icra-i şeriat ve tahsil-i

emvaı ... ve eğer sair tekaıif-i örfiye ve av&rız-ı divamyede himayet ve sıya­

net olunup takviyet verilmekle memleket ve vilayet eski hali üzre ma'mfu ve

abadan olmak mühimmattan olmağın buyurdum ki, bu babta her biriniz

bizzat mukayyed olup taife-i reaya bana vedayi-i Hillik-ı Beraya'dır. Meh­

ma emken himayet ve sıyanet eyleyüp kirnesneye zulm ve teaddi ettir­

meyüp ... "24 denilerek Kıbrıs adasının yeni feth edildiği için halkın savaş yü­

zünden maddi birtakım sıkıntılarla karşılaşhğına işaret edilmektedir.

Bu belgeden anlaşıldığına göre bizzat hükümdar tarafından insanlara

karşı adaletle hükm edilmesi gerektiği ve kimseye herhangi bir şekilde zu­

lüm edilmemesi istenmektedir. Zira belgenin dili ile halk, Allah' m bir ema­

neti olarak kendi himayesine verilmiş olmaktadır.

Osmanlılar, Anadolu' da olduğu gibi Rumeli'deki Hıristiyanlara da din

ve vicdan hürriyeti tanırnışlardı. Onlar, Hıristiyanların varlıklarına ve idare

tarzlarına dokunmadılar. Daha önceki yöneticileri tarafından konmuş ağır

vergiler allında ezilmiş bulunan yeni tebeasınm (vatandaşı) vergi yükünü

hafifleterek, mevcud kanunların hilafına keyfi hiçbir muameleye müsaade

ehnediler. Devlet, kendi himayesine girmiş olan zimmllerin her türlü hak ve

hukukunu garanti alhna almışh. Çünkü onlar, "vedia-i Halik-ı Beraya" idi­

ler. Yani Allah' ın birer e maneti idiler.

Osmanlı Devlet'inin, Gayr-i Müslimlere karşı olan tavrını ortaya koy­

ması bakımından, İstanbul fethinin arifesinde Hıristiyanlığın, Katalik ve Or­

todoks diye adlandırılan iki büyük mezhebinin birbirleriile olan münasebet­

lerine kısaca değinmek istiyoruz. Böylece, aynı dinin mensuplan olmakla

24 BOA. MD., nr. 12, ş. 641.

Page 17: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

320 KUR' AN-I KERİM'DE EHL-İ KİT AB

birlikte birbirlerine tahammül edemeyen bu farklı mezhep mensupianna

Osmanlı'nın nasıl bir hoşgörü ile yaklaşhğıru gÖrmüş olacağız. Osmanlı'ıun,

farklı din, mezhep ve ırklara mensup olan insanlara karşı olan tavrı bilindiği

için halk, İstanbul' da Katalik şapkası görmektense Osmanlı sarığıru tercih

edecek duruma gelmişti.

Takriben iki ay sonra "Fatih" diye anılacak olan Sultan II. Mehmed'in

orduları, İstanbul surları önünde göründükleri zaman, Katalik Hıristiyan

dünyası, Katalik ve Ortodoks kiliselerinin Katalikler lehine olacak şekilele

birleşmelerinin gerektiğini, bu birleşme için bundan daha iyi bir zaman ola­

mayacağıru düşünüyor ve ancak bu sayı:;de Bizans'a yardım yapılabileceğille

inanıyordu. Böyle bir yardımla o, Ortodoks Kilisesi'ni asimile edip tamamen

ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Dönemin Hıristiyan dünyasındaki bu çe­

kişme ile İslam' dan alınan ilhamla Osmanlı'nın sahip olduğu dini müsama­

hası (hoşgörü) karşılaştırılabilir. Biz, bu konuda bir fikir vermek ve bir mu­

kayese yapmak için kendi kaynaklarına müracaat etmeyi tercih ettik.

"Mehmed'in askerleri, tahribat için İstanbul kapılarına dayanırken, şehir

halkı Rum ve Latin kiliselerinin birleşmelerini sağlamak veya engellemek i­

çin birbirleri ile budalaca çekişiyorlardı. O tarihten bir önceki yılın Aralık a­

yında, Ayasofya' da iki fırka (mezhep) arasında şekli bir ı.:ızlaşma sağlanmışb.

Fakat bu uzlaşma, Avrupa'nın büyük devletlerini, kendi sonuçları ile ilgi­

lendiTip bu yoldan biraz yardım saglamak ümidi ile yapılmışh. Şizmatizm

ateşi henüz sönmeıniş olduğundan, her gün birtakım çirkin çekişmeler görü­

lüyordu. Muhaliflerin düşmanlığı son dereceyi bulmuştu. Bir grup papaz ve

ileri gelenler, impar~tor ile birlikte Katalik ayininde hazır bulunurlar iken1

başka keşişler ile halkın bir kısmı manastırlardan çıkmıyordU.11ıs

· Görüldüğü gibi Katalik dünyasının, Hıristiyan· Ortodoks Mezhebi'ne

bağlı olan Bizans'a yardım elini uzatması, Bizans1ın1 Katalik Mezhebi1ne

girme şarhna bağlanmaktadır. Gerçi Hammerr iki kilisenin birbirleri ile olan

· çekişınesi hakkında, daha fazla bilgi vermektedir. Ancak biz, dönemin Bi-

25 Hammer, II, 279.

Page 18: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

İSLAM DEVLETLERİNİN ZİMMİ TEBEAYA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 321

zans tarihçisi olan Dukas'ın, konu ile ilgili verdiği bilgileri takip etmek

istiyoruz.

"Gennadios, her gün birleşme taraftarlarının aleyhine va'z etmekten ve

yazılar yazmaktan geri kalmıyordu. Saint Thomas Akinu'nun şahsı ve eser­

leri aleyhine yeni mütalaa ve itirazlar tertip ediyordu. Bir de Dimitri Kidoni

aleyhinde bulunuyor ve bunların Rafizi ( dinden çıktıklarını) olduklarını

isbat ediyordu. Senatodan baş amiral büyük duka (Lukas Notaras), Genna­

dlos ile aynı fikri payiaşıyor ve onunla iş birliği yapıyordu. İstanbul aleyhine .

toplanmış olan sayısız Türk askerlerini gören halka hitaben bu büyük duka,

Latinler aleyhine şunları söylemeye cesaret etti: "İstanbul' un içinde, Türk sa­

rığını görmek, Latin serpuşunu görmekten daha iyidir."26

Görüldüğü gibi Bizans imparatoru, Avrupa'dan yardım alabilrnek için

Papa tarafından şart koşulan Katolik Kilisesiile birleşmeyi kabul etmişti. Pa­

pa tarafından gönderilen Kardinal İzidor vasıtasıyla Ayasofya' da bir ayin

yapılmışh. Bu hareket, Hıristiyanlığın, Ortodoks Mezhebi'ne bağlı olan halk­

ta büyük bir nefretin uyanmasına sebep olmuştu. Latinlere karşı olan bu nef­

retin kökleri, çok eskilere dayanıyordu. Zira 1204'teki Latin istilasının acı

hatıralan, halkın hafızasından daha silinrnemişti. Şehirde yaptıkları yağma

ve Rumiara yapılan işkenceler ile onları her türlü haktan mahrum edişleri,

henüz unutulınamışh. Bu istila esnasında İstanbul' daki abidelerin çoğu

tahrip· edilmiş, ı:rı'ezarlar. soyulrnuş, birçok eser mahvolmuştu. Türk fethine

kadar bu facianın izleri de silinememişti. Türkler İstanbul' a girdiklerinde bir

kısmı çok harap SO'ye yakın kilise, bazı resınl binalar, yıkılmış müesseseler,

bozuk yollar ve terk edilmiş saraylar bulrnuşlardı.27

Kendi dindaşlan tarafından yapılan bu tahribata karşılık, Müslüman

Türk'ün müsarnahası ve başka dinlene mensup olanların inanç ve mabedie­

rine karışmadıklan biliniyordu. Osmanlı hükümdarlarının vicdan hürriyeti­

ne, din ve mezheb serbestisille verdikleri mukaddes mana fark ediliyordu.

Rurnlar, her mezhepteki Hıristiyanların, mal, can ve din hürriyetiİı.e sahip

25 Dukas, Bizans Tarilıi, tre. VI. Mirmiroğlu, İstanbul 1956, s. 161. 27 Bekir Kütükoğlu, "Fatih, Fetih ve İstanbul" Tarih Boyunca İstanbul Semineri (Bildiriler), İs­

tanbul1989, s. 8.

Page 19: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

322 KUR' AN-I KERiM'DE EHL-İ KİT AB

olarak Osmanlı ülkesinde nasıl huzurlu bir hayat geçirdiklerini görerek onla­

ra gıpta ile karışık bir hayranlıkla bakıyorlardı. Buna, bu Müslüman ve bü­

yük devletin, Gayr-i Müslirn tebeasına (vatandaş) verdiği büyük rahatlık ve

kazanç imkanları da ilave edilince Bizanslılarca, Osmarılı idaresi, adeta bir

nimet ve kurtuluş olarak görülüyordu.

Bu anlayışın bir sonucu olarak, imparatordan sonra en yüksek dereceli

devlet adamı olan Grandük Notaras "Konstantinipolis'te kardinal şapkası

görmektense Türk sarığıru görmeyi tercih ederim" diyordu. Makamından uzaklaşbnlan eski Patrik Gennadios (fetihten sonra Fatih tarafından Rum

Patrikliğine atanan kişi) da Ortodoksluk için en iyi tercihin bu olduğuna ina­

myordu. Zira Müslüman Türk sarığı, düşmanları olan milletler. tarafından

dahi hakkın, doğruluğun, adaletin, din ve vicdan serbestisinin bir işareti ola­

rak görülüyordu. Bu. sarık "ta'zim ve terkim ediliyor", onun hakim olduğu.

idare aranıyordu. Hatta bir rahibe, bütün Hıristiyanların şaşkın bakışları ö­

nün~e mezhep değiştirmeyi reddederek tamamen tslfunl olan kıyafeti kabul

edip Hz. Peygamber'in nübüvvetini tasdik ettiğini haykırmışh.28

Osmarılı, kurduğu sistemle Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da bir

denge sağlarnışh. Günümüzde bile siyasi, ekonomik ve dini kargaşanın eksik

olmadığı bu bölgEÜerde Osrrı:arılı, etnik yapı, din, gelenek, Örf, adet ve kültür­

leri farklı olan toplum kesimlerini temsil eden, insan taleplerinin bulunduğu

ortak bir nokta özelliğini taşıyordu. Zira Osmanlı, uygulama alanına koydu­

ğu İslfunl anlayış sayesinde cami, kilise ve havranın yan yana durduğu bir

üst kültürü tesis ehnişti.

Böyle bir üst kültürün tesisi, "İlahl Mes'uliyet" denilen bir yükümlülüğe

dayanıyordu. Osmarılı, taşıdığı bu yükümlülüğün farkında olan bir devletti.

Nitekini Osmarılı fetihlerinin temel felsefesi de bu ilahl mes'uliyete dayanan

bir sorumluluk ürünü idi.

Devletler fethetmek~ yeni topraklar kazanmak, güçlü bir devlet kurmak

ve geniş halk kitlelerine hükmetmek gibi, bazı kesimlerin ideali olarak görü­

len hedefler, Osmarılı yöneticisi için bir araç olmaktan öteye gihniyordu. Zira

28 Harnmer, II, 280.

Page 20: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

İSLAM DEVLETLERİNİN ZİMMi TEBEAYA BAKIŞI (Osmanlı Örneği) 323

Osmanlılarda hakim olan zilıniyet, dünyalık elde etme temeli üzerine değil,

"i'la-yı kelim.etullah" gibi üst bir ideal etrafında şekillenmişti. Nitekim ka­

nunnamede,.bu konu ile ilgili olarak "Serdar ve Serasker Sefere Tevcih Eyle­

dikte Asl-ı usill Olan Niyet-i halise Nice Olmak Gerektir" başlığı altında ve­

rilen bilgi ve hüküm, kanunnarnede şu ifadelerle dile getirilmektedir:

· "E:vvela sefere tevcih eylediklerinde eğer Padişah-ı alempenah hazretle­

ri bizzat ve eğer vezir-i a'zam ve eğer serasker niyet..:.i halisesi ihya-i din ve

. sünnet-i Seyyidi'l-Mürselln ve gaza-i muhalifin olmak gerektir. Garaz-ı

mücerred cihangirlik ve kişver-küşa.Iık (ülkeler fethetmek) olmaya. Ve şev­

ket ve savletine mağrur olmaya. Her hususta tevekkülillah olup fevz ve

nusreti Allah'ta uni.a, muradı riya olup halka arz-ı kudret olmaya. Ve tarik-ı

gazada kemru-itakva üzre olup bizzat evamir-i ilahiye ittiba (Allah' ın emir­

lerine uyma) ve menhiyattan imtina (yasaklarından uzak durma) ede. Ve

kimseye zulm ve hayf etmeye. Ve asakirden dahi kemal-i dikkat ile men

edüp zulüm ve teacididen hıfzede. İhtiyat ede. Ve galib olduğu taifeden afv

ve iğmada kabil olanları afv eyleye. Ve ba' de'l-feth adalet ede."29

Her ne kadar doğrudan tebliğimizle ilgili gibi görünmüyorsa da aslında

konu ile bağlanhsı olan bir noktaya daha temas etmek istiyoruz. O da· Os­

manlı Devleti'ndeki İslamiaşillma hareketidir. Daha önce belirtildiği gibi

Osmanlı, hiç kimsenin din ve inançlarına müdahalede bulunmuyordu. Hele

zorla ve çeşitli dünyalık kazanmak gibi bir hedefle konuya asla yaklaşmı­

yordu.

Bununla beraber Osmanlı topraklarmda birçok kimse kendi isteğiyle İs­

lam' ı kabul ediyordu. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte biz-sadece teşvik

diyebileceğimiz bir noktaya temas etmek istiyoruz. Bilindiği gibi fert bazında·

da olsa Müslüman, başkalarının da İslarniyet'i kabul etmesini ister. Çünkü

İslfuni anlayışa göre dünya ve ahiret saadeti, ancak Müslüman olmakla elde

edilebilir. Bu bakımdan Müslüman, başka din mensuplarının da bu saadete

kavuşmasını ister.

29 Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhisü'l-Beynn fi Kavanin-i Al-i Osman, Bibliotheque National, (Paris), Ancien Fonds Turc, nr. 40, vr. 109 b ..

Page 21: EHL-1 KlT • AB·isamveri.org/pdfdrg/D207486/2007/2007_KAZICIZ.pdf · 2015. 9. 8. · kıta görünümünde olmasına; çeşitli tabiat ve iklim şartlarıyla; tebeasının (va tandaşının)

324 KUR' AN-I KERİM'DE EHL-İ KİT AB

Tabiatiyle Müslüman devletlerin de böyle bir şeyi isterneleri normal

karşılanrnalıdır. Sadece böyle bir iyiliğin yayılmasım sağlamak üzere Os'"

rnanlı, yeni Müslüman olacaklar için maddi ve manevi bazı irnkaruar

hazırlıyordu. Nitekim bu konu ile ilgili olarak kanunnamelerde "Kanun-ı

Nev Müslirn" yani, "Yeni Müslüman Olanlarm Kanunu" başlığı ile şu ifade­

ler yer almaktadır:

"Divan-ı_ HümayG.nda vezir-i a'zam huzurunda bir kafir Müslüman

olmak rnurad etse fi'l-hal telkın..:.i şehadet olunup· bir kabza akça ilisan ve

kisvesi için Defterdara ferman buyrulduktan sonra bir çavuş götürüp rniri

cerrahiardan divanda ol gün nöbetçi olan cerraha teslim, cerrah dahi hemen

olmahalde kuşe-i muayenesine götürüp sünnet eder. Ve rniri cerrahiardan

biri her gün nöbetle Divan-ı HümayG.nda ve sadr-ı a'zam saraymdabekle­

rnek kanun-ı kadirndir."30 Bu ifadelerden anlaşıldığma göre yeni Müslüman

olan kimseye (Erkek-Kadın) devlet bir miktar para ve yeni kıyafeti için de

elbise parası ödernektedir. BOA. C. Adliye' de nr. 3635'te, konu ile ilgili bir­

çok arşiv belgesinin bulunduğımu söylemekle yetinrnek istiyoruz. ,

Osmanlı devlet veya toplumu, insaiılann Müslüman olmasını teşvik e-

derken hiçbir maddi menfaat düşünmernektedir. Zira Osmanlı, Bah'nm, kül­

türel, ekonomik ve siyasi emperyalizminin bir aracı olarak görev yapan Hı­

ristiyan nıisyonerliğinde olduğu gibi, tamamen maddeye dayalı bir düşün­

eeye sahip değildir. Osmanlı veya başka bir ifade ile bütün Müslürnanlar, in­

sanları, İslam'a davet edip tevhid incincınıbenirnsehnekle hem Allah'ın rıza­

sım kazanmış oluyor, hem de kendi inancına göre o insanlarm Cennet' e git­

mesini sağlamış oluyorlardı ki bu, digergarnlığm en güzel örneklerinden bi­

ridir.

30 .Tevku Abdurrahman Paşa, "Kanunname", MTM. İstanbul, 1331, I, 542.


Recommended